Ekonomik literatürde malların ve hizmetlerin dış ticarete konu olmamasının başlıca iki nedeni öne çıkar: korumacılık ve yüksek ulaşım maliyetleri. Ancak ben yüksek lisans çalışmamda, genellikle göz ardı edilen üçüncü bir nedenin altını çizdim: firma tercihleri.

“Ancak korumacılığın derecesinin düşük düzeyde olduğu günümüzde bazı durumlarda bir ürünün toplam maliyeti içerisinde ulaşım maliyetinin payı düşük olsa bile, o ürün dış ticarete konu olmayan bir mal olabilmektedir. Bu tür ürünler üretici firmalar tarafından bilinçli olarak dış piyasalara sunulmaz. Bu ürünlerin temel özelliği ara girdi olmalarıdır ve bu ürünleri üretiminde ara girdi olarak kullanan ürünler piyasada rekabette bulunduğu diğer ürünlerden bu ara girdiler aracılığıyla farklılaşmaktadır. Bu yüzden bu ara girdiyi üreten firmalar hem kendi ülkesindeki hem de yabancı ülkelerdeki firmalarla bu ara girdinin ticaretini yapmamaktadır: Bu ara girdiye bağlı olarak üretilen ara girdiyi ya da nihai ürünün ticaretini yapmaktadırlar.”

—Türkiye Otomotiv Sektörü İhracatı Üzerine Bir Değerlendirme, 2019, s.7

Bazı firmalar, özellikle ara girdiler veya teknolojik altyapılar söz konusu olduğunda, ürünlerini bilinçli olarak dış ticarete konu etmez. Çünkü kritik girdilerin dışarıya açılması, firmanın rekabet avantajını zayıflatabilir.

Bunun çarpıcı bir örneği teknoloji dünyasında yaşandı. Steve Jobs, Apple’dan uzaklaştırıldığında şirket, Macintosh işletim sistemini diğer bilgisayar üreticilerine lisanslamaya başlamıştı. Bu, Apple yazılımını dış ticarete konu hale getiren bir tercihti.

Ancak Jobs geri döndüğünde ilk yaptığı işlerden biri bu lisanslamayı durdurmak oldu. Çünkü Apple’ın rekabetçiliğinin aslında daha doğrusu rekabetten kaçınmasının kaynağı, donanım ve yazılımın bütünleşik yapısıydı. Yazılımı dış ticarete konu ederek bu avantajı zayıflatmak, uzun vadede Apple’ı daha yoğun vir rekabete zorlayacaktı. Jobs, stratejik bir “firma tercihi” ile Apple’ın yazılımını yalnızca kendi donanımında kullanılacak şekilde sınırlandırarak, Apple’un farkını yeniden inşa etti.

Benzer bir dinamik, Türkiye’nin TOGG girişiminde de görülebilir. Geleneksel içten yanmalı motorlarda firmalar kritik parçaları (örneğin motor) dış ticarete açmayarak stratejik üstünlüklerini korudular. Bu nedenle Türkiye uzun yıllar kendi otomobil markasını yaratmakta zorlandı.

Elektrikli otomobillerle birlikte tablo değişti. Elektrikli motor teknolojisi ve batarya gibi kritik parçalar artık uluslararası ticarete daha açık hale geldi. Bu sayede Türkiye, TOGG markasıyla küresel pazara adım atabildi. Çünkü elektrikli araç teknolojisi, geleneksel otomobil sektöründeki “firma tercihiyle kapatılan” stratejik ara girdi bağımlılığını ortadan kaldırdı.

Apple örneği bize şunu gösteriyor: Firma tercihleri yalnızca ticaret politikası değil, aynı zamanda uzun vadeli stratejik konumlanma meselesidir. TOGG örneği ise bu yaklaşımın otomotiv sektöründeki yansımasıdır.

  • Apple, yazılımını dış ticarete kapatarak bütünleşik üstünlüğünü korudu.
  • TOGG, elektrikli araç teknolojisinin açtığı fırsat sayesinde dış ticarete açık bir pazarda yerli marka olabildi.

Dolayısıyla, malların ve hizmetlerin dış ticarete konu olup olmamasında firma tercihleri, en az korumacılık ve ulaşım maliyetleri kadar belirleyici bir faktördür.