Kalkınmayı Kaynak Eksikliği Değil, Dogmatik İktisat Eğitimi Engelliyor

Türkiye’nin kalkınmasının önünde esasen bir kaynak sorunu yoktur. Ne parasal kaynaklarda, ne teknik kapasitede, ne de beşerî sermayede aşılması imkânsız bir eksiklikten söz edebiliriz. Buna karşın, üniversitelerdeki iktisat müfredatı; tüm bu kaynakların eksikliğinin yaratabileceği sorunlardan daha derin, daha yapısal bir engel oluşturmaktadır.

Bu sorun çözüme kavuşturulmadıkça, siyasetçilerin kendi kalkınma politikalarına “bilinçli ve teorik temeli olan” bir destek beklemeleri gerçekçi değildir. Hatta kendi siyasi kadrolarından bile böyle bir uyum beklememeleri gerekir; çünkü mevcut müfredat, bu politikaların yanlış olduğu fikrini daha eğitim sürecinde içselleştirmektedir. Türkiye’deki iktisat eğitimi, bu anlamda bir tür dogmatik yönlendirme mekanizmasına dönüşmüş durumdadır.

Bugün Türkiye’de dört yıl iktisat eğitimi alan bir öğrenci, mezun olduğunda Türkiye ekonomisinin yapısına, sektör dinamiklerine, tarihsel kalkınma deneyimine veya sanayi politikalarına dair elle tutulur bir bilgiye sahip olmadan hayata başlıyor. Bu, başlı başına bir çelişkidir ve açık bir irrasyonelliktir.

Kısacası, Türkiye’de kalkınma tartışmasının önündeki en büyük engel, kaynak kıtlığı değil; iktisadi düşüncenin nasıl öğretildiği ve bu düşüncenin toplumsal karar alma süreçlerini nasıl şekillendirdiğidir.