Girdi-Çıktı Tablosunun Gösterdiği Gerçek: Makine Yatırımı İthalat Bağımlılığı

2023 Girdi–Çıktı Tablosu’na göre, “28 – başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipmanlar” için 1.000 birimlik bir sabit yatırım talebi ekonomide ne tür sonuçlar doğuruyor?

Açık ekonomi koşullarında bu sektöre yönelik 1.000 birimlik bir sabit sermaye yatırımı artışı modele verildiğinde, talebin 635,23 birimi doğrudan ithalatla karşılanıyor. Geriye kalan 364,77 birim ise yurt içi üreticiler tarafından sağlanıyor. Ancak yurt içi üreticilerin bu 364,77 birimlik üretimi gerçekleştirebilmesi için tüm sektörlerin toplam 117,48 birim ithal ara girdi kullanması gerekiyor.

Dolayısıyla 28 NACE kodlu makine ve teçhizat sektörüne yönelik 1.000 birimlik sabit sermaye yatırımı artışı, toplamda 752,71 birim ithalata yol açıyor; buna karşılık 247,29 birimlik GSYH yurt içinde üretiliyor.

Sonuç son derece çarpıcıdır: 1.000 birimlik makine ve ekipman yatırımı Türkiye’de yalnızca 247,29 birim GSYH yaratırken 752,71 birimi ithalatla karşılanıyor. Böyle bir yapı altında yatırımları hızlandırmak bile başlı başına ekonomik kırılganlık üretmez mi?

Bu nedenle konu acilen ele alınmalıdır. Makine-Ekipman sektörüne talepte bulunan, bu sektöre yerli girdi sağlayan veya ithal ikamesi yaratma potansiyeli taşıyan tüm sektörlerin karşılıklı bağımlılıkları dikkate alınarak —girdi-çıktı ilişkileri ve sektörel etkileşimler temelinde— kapsamlı bir destek ve teşvik mekanizması tasarlanmalıdır.

Bu mekanizma yalnızca makine sektörünü hedefleyen dar bir yaklaşımla sınırlı kalmamalı; yerli girdi kullanımını zorunlu kılan, makine üreticilerinin kendi tedarikçilerine ithal ikame yönünde baskı yapmasını ve gerekirse birlikte kapasite geliştirmesini teşvik eden bütüncül bir çerçeve oluşturmalıdır. Sektörler bu ortak üretim alanını somut biçimde güçlendirmiyor ve yerli tedarik zincirini geliştirmiyorsa, bir kuruş teşvik ya da teşvikli finansman sağlanmamalıdır.

Ben, iyi planlanmış ve kararlılıkla uygulamaya konulmuş bir politikayla bu dönüşümün başarılabileceğini düşünüyorum; sezgisel olarak bunun mümkün olduğunu da biliyorum. Ancak bu kesinlikle 30–40 milyar TL’lik, birkaç ay içinde tükenmesi muhtemel, geleceği belirsiz bir politika olmamalıdır.

Tam tersine, bu amaç için örneğin 1 trilyon TL düzeyinde uzun vadeli, güvenilir ve öngörülebilir bir kaynak ayrılmalı; bu kaynak yalnızca gerekli şartları sağlayan sektörler tarafından, yıllara yayılan bir program çerçevesinde ve ölçülebilir performans kriterlerine bağlı olarak kullanılmalıdır.