Türkiye gibi dış ticarete açıklığı yüksek bir ekonomide, döviz kuru artışının dış ticarete konu olmayan mal ve hizmetlerin göreli fiyatlarını (yani dış ticarete konu olan mallar ve hizmetler cinsinden dış ticarete konu olmayan mallar ve hizmetlerin fiyatları) nasıl etkilediği karmaşık bir konudur. Kur yükseldiğinde pek çok sanayici “rekabetçi kur avantajı”ndan faydalanmak ister; oysa artan kur, dış ticarete konu olmayan mal ve hizmetlerin fiyatlarını da yukarı çekebilir.

Eğer dış ticarete konu olmayan mal ve hizmet fiyatları yüksek seyrediyor ve düşürülemiyorsa, sanayicilerin odaklanması gereken asıl konu; döviz kuru artışı değil, bu fiyatların nasıl düşürüleceği ve dış ticarete konu olmayan mallar ve hizmetlere yönelik harcamaların hanehalkı harcamaları içindeki payının nasıl azaltılacağı olmalıdır.

  • Dış Ticaret Açıklığı Düşük Ekonomilerde kur artışı, -dış ticarete konu olan mallar ve hizmetlerin fiyatlarını artırdığı için- dış ticarete konu olmayan mallar ve hizmetlerin göreli fiyatını düşürür.
  • Türkiye’nin Gerçeği: Mevcut Türkiye ekonomisi, yüksek dış ticaret açıklığı nedeniyle kur yükseldiğinde, dış ticarete konu olan mallar ve hizmetlerle birlikte gecikmeli bir şekilde olsa da dış ticarete konu olmayan mallar ve hizmetlerin fiyatları da artarak, göreli fiyatlar düşedebilir, artadabilir. Bunun yakın dönem somut örneği içinden geçtiğimiz dönemdir. 2021 yılı yüksek kur artışından sonra göreli fiyatlar önce düşmüş sonra da yükselmeye başlamış ve sanayicileri zor duruma sokmuştur.

Sonuç olarak, kuru “ayar”lamak bazı dönemlerde işe yarasa da, dış ticarete açıklığı yüksek olan Türkiye ekonomisinde ters tepkiyle karşılaşmak oldukça mümkündür.

Verimliliğinizi artırmanızı önermiyorum. Yüksek katma değerli ürün üretin demeyeceğim, yüksek teknolojili ürünler geliştirin demeyeceğim.

Gerçek olalım: Mevcut finansal sistemin yapısı ve Türkiye ekonomisindeki kronik talep baskısı altında bu hedefler temenniden öteye geçmez.

Hiçbir sanayici, bu tür yatırımlar için büyük sermaye riski almaya cesaret edemez. Bu projeler genellikle küçük ölçekli ve deneme niteliğindedir; olgunlaşıp sürdürülebilir hâle gelmeleri on yıllar alır.

Üstelik Türk finans sektörü, bu yatırımları “yatırımın niteliğine uygun” şekilde finanse edemez. Dolayısıyla öz kaynağı yeterince güçlü olmayan yatırımcılar bu süreçte yalnız kalır ve işlerin ilerleyişi oldukça sancılı olur.

“Sanayici lehine göreli fiyatları değiştirmek gerekir.” Burada hemfikiriz. Ancak bu değişimi gerçekleştirirken sanayi mallarına talebi istikrarlı bir biçimde artırmak şarttır. Bunun yolu ise ücretleri düşürmek değil, aksine yükseltmektir.

Sanayici lehine göreli fiyatları düşürmek ile ücret artışı sağlamak, birbirini tamamlayan ve yakından ilişkili iki unsur olarak ele alınmalıdır.

Mevcuttan biraz farklı koşullar altındaki 10.000  TL ücret, mevcut koşullar altındaki 10.000 TL ücretten daha yüksek bir refah düzeyi sağlayabilir. Örneğin, işçi bir aile çocuklarını özel okula/kreşe göndererek aylık 5.000 TL ödeme yaptığı bir durumda, Kamunun niteliksel ve niceliksel olarak eğitimi artırmayı amaçlayarak yatırımlarını artırdığı durumda özel okul gereksinimi ortadan kalkar. Bu durumda ailenin zorunlu harcamalar sonrasındaki harcayabileceği para miktarı aylık 5.000 TL artmış olur. Aylık olarak bu 5.000 TL’lik artış hanehalklarının ücret artış baskısını hafifletir.

Bu örnekten hareketle sanayicilerin sorması gereken bazı önemli soruları yok mu?

Hanehalkının temel ihtiyaçları nelerdir? Bu ihtiyaçların hanehalkı bütçesi içindeki payları ne kadardır? Bu temel ihtiyaçların hangileri Kamu yatırımları ile ücretsiz ya da kısmen ücretsiz olarak sağlanabilir?

  • Eğitim?
  • Sağlık?
  • Barınma/Konut?
  • Bebek ve Çocuk Bakımı?