TÜRKİYE’NİN KALKINMASIZ SANAYİLEŞME HAYALİ
Yanlış cevaplar verse de Osmanlı’nın bildiği, ancak günümüz Türkiye’sinin unuttuğu temel gerçek şu:
Kalkınma olmadan sanayileşme olmaz.
Doğru bir kalkınma yoluna girilmediği sürece sanayileşme sadece bir hayalden ibarettir.
Sanayileşme, doğru bir kalkınma yolunun sonucu olarak ortaya çıkar; onun başlangıç noktası değildir.
Kalkınma ise, bir yatırım ya da üretim sürecinden öte, toplumsal bir dönüşüm meselesidir.
Ne var ki bizlere —özellikle iktisat eğitimi alanlara— üniversitede kalkınmanın, sanayileşmeden sonra gelen bir evre olduğu örtük biçimde anlatılır.
“Önce sanayileşeceğiz, sonra kalkınacağız.”
Bu düşünce, iktisadi tarih ve gerçeklik açısından büyük bir yanılgıdır.
Bu varsayım, gelişmiş ülkelerin tarihini tersinden okumamızın bir sonucudur.
Oysa tarih bize şunu öğretir:
Sanayileşme, kalkınma sürecinin bir çıktısıdır; onun sebebi değil.
Ne yazık ki Türkiye ekonomisinin temelleri ve kurumları, iyimser bir yorumla bile sanayileşmeyi önceleyen; kalkınmayı ise kadere bırakan bir anlayış üzerine inşa edilmiştir.
Bu nedenle, gerçek bir sanayileşme hamlesinin önceliği bu temelleri ve kurumları dönüştürmek olmalıdır.
Ancak bu, Niyazi Berkes’in de vurguladığı gibi, kolay bir iş değildir:
“Yeni yöntemler, yeni teknikler, geleneksel kurumlar çerçevesinde yürütülemeyecektir.
Yeni kurumlar, yeni bir insan, yeni bir eğitim, yeni bir düşün biçimi isteyen bir iştir.”
(Niyazi Berkes, Teokrasi ve Laiklik, s.39)


